Türkçeye benzeyen ama gerçekte başka dilden gelmiş olan sözcükler

Türkçeye benzeyen ama gerçekte başka dilden gelmiş olan sözcükler:

Bu bölümde işlenen sözcükler, başka dillerden dilimize girmiş ama Türkçe kök ya da sözcüklerden türemişe benzer bir hale sokularak (o Türkçe sözcüğün anlamını taşımasa bile) kullanılagelmiş sözcüklerdir. Bunların çoğu, geniş bir kesim tarafından Türkçe sanılmakta; hatta bir bölümü de Türkçede çağrıştırdığı anlamda – hatalı biçimde – kullanılmaktadır. Benim bu sözcükleri araştırmamdaki ana dürtüler de zaten sözcüklerle uyumsuz olan Türkçe anlamlardı. Bunlar arasında, son dönemlerde birçok komşudan duyduğum “kardolabı” lafı (gardrop demek istemişler), bu işin bazen ne kadar abartıldığına çok ilginç bir örnek!.. Daha sık kullanılan diğer sözcükleri aşağıda veriyorum. Bunların yanına, geldiği dilden dolayı şaşırtıcı olan yabancı kökenli bazı diğer sözcükler ekliyorum:

1- metelik: Sondaki -lik eki, türkçe sözcük çağrışımı yapıyor; “yemeklik yağ”daki gibi… Aslı ise batı dillerinden geliyor: İngilizce’de, metallic; yani metal para… Biz kullanırken baştaki bölümü de bir türk ismiyle (mete) değiştirip kullanagelmişiz.

2- isterik: Biliyorum ki birçok kişi bu hatalı biçimiyle kullanmıyordur bu sözcüğü. “Histeri” nöbetlerine tutulan kişinin aldığı sıfattır ve ingilizcede “histerical” denir. Başarısızlığa ve bir şeyi elde edememeye dayanamama ve aşırı sinirlenme gibi (ruhbilimci değilim) etkileri olan bir ruh hastalığı olan kişi “histerik” olarak anılır. Oysa Türkçede “isteme” ile bağ kurulması ve “bir şeyi çok isteyen” anlamında kullanılması da çok yaygındır. Hatta bazen, “isterik kadın” lafı oldukça aşağılayıcı bir mantıkla kullanılır.

3- bendeniz: Bu sözcüğün ne “ben” adılıyla, ne de “deniz”le bir ilgisi vardır; ancak sondaki “-niz” eki Türkçedir. “Bende”, Farsçada, “kul, tutsak” demektir. Yani kişi kendini sunarken – eski dönemlerin aşırı nezaketiyle -, “Ben kulunuz X kişi,” diye sunar ya; bu da öyle konuşmalarla geçmişten günümüze gelmiş. Bu açıklama gösteriyor ki, “Ben bendeniz X kişi,” demek doğru olur ve yalnız kendimizi değil başkalarını da, “Bu da naçizane bendeniz Yusuf Kenan DURMUŞOĞLU” diye sunabiliriz (. Neyse, bu sözcüğe bu kadar açıklama fazla bile 🙂

4- kaldırım: Bunun “kaldırmak” ile bir ilgisi var gibi görünse de (otoyolun yükseğinde olması açısından), asıl kökeni Rumca’dır. Rumca’da “kali”, “iyi” anlamındadır (kalimera: günaydın, iyi günler). “Dromos” (sondaki “s” genelde okunmaz) ise “yol” anlamını taşır. Yani kali-dromos: iyi-yol; yani yürümeye elverişli, taşsız, tozsuz, çamursuz yol…

5- sütyen: Genelde ilişki kurulmasa da, bu sözcük “süt-meme” ilişkisini çağrıştıracak bir yapıda kullanılmaktadır. İtiraf etmeliyim ki ben küçükken bu iç çamaşırının – isminden dolayı – sütün dış giysiye sızmasını engellemeye yaradığını sanıyordum. Asıl kökeni Fransızca’daki “sous tien”dir (“aşağıdan tutan” anlamında). Okunuşu: sutien.

6- lahmacun: Bu sözcüğün “macun”la ilgisi dolaylıdır. Arapçada “acin” yoğrulmuş (macun o kökten gelir), “lahm” ise “et” demektir. Lahm-i acin: yoğrulmuş et…

7- boğa yılanı: Bu yılan, avını boğarak öldürmesi ve belki de boğa gibi iri ve güçlü olmasından dolayı, ismi Türkçe sanılmaya oldukça yatkın olan ilginç bir örnektir. Oysa aslı, şimdi kesinlikle hatırlayamayacağım bir Afrika dilinden geliyor: boa… Sondaki “yılanı” sözcüğü gereksiz… Kobra, piton der gibi, boa!..

8- vapur: İngilizce “vapour” (buhar) sözcüğünden geliyor. Önceleri buharlı gemilere verilen ingilizce isimden… Aslında, dilimizde batı dillerinden uyarladığımız sözcüklerin genelde fransızca okunuşunu kullandığımızdan bunu da “vapor”dan uyarlamışız.

9- anahtar: Bu sözcüğün kökü, yunanca “anihto” (açmak) eylemidir. “Anihtiri” ise “açmaya yarayan” anlamındadır; yani “anahtar”… Yunanca kökenli sözcükler aslında dilimize Anadolu’da konuşulan (“konuşulmuş olan,” demek daha doğru olur sanırım) Rumcadan geçmiştir. Gerçekte iki dil bir irine çok benzese de, Rumca’daki birçok sözcük Yunanlarca bilinmez. Bu yüzden bu sayfalardaki birçok grekçe sözcüğe “Yunanca kökenli” demek yerine “Rumca kökenli” demeyi yeğleyeceğim. Bu durumda ise “Anadolu Rumları’nın dili” anlaşılmalıdır.

10 – kilit: Yine Rumcadaki “kleo” (kapatmak) eyleminden türeyen “kleidi” (“klidi” diye okunur; “kapamaya, kilitlemeye yarayan” anlamında…) sözcüğünden gelmektedir.

11. safsata: Yunanca’daki “sophistes” bilgili, bilgisi olan anlamına geliyor. Türkçe ve Arapça’da ise “gereksiz söz” anlamında kullanılıyor.

12. entel: Tabii ki bu sözcük batı dillerindeki “intellectual” sözcüğünden bozularak “toplumdan tümüyle kopuk, bilgisini yalnızca biliyor görünmek için edinen kişi” anlamında kullanılıyor. Gerçek anlamı ise, “birçok konuda bilgili olan”dır (sıfat).

13. kapuska: Slavca’da “lahana” demektir. Bizde ise “kıymalı lahana” yemeğine denmektedir.

14. karyola: Bizde genelde yatağın üzerine serildiği, genelde metalden yapılan ayaklı mobilya anlamına geliyor. Oysa gerçek anlamı “el arabası”dır (carriola: İtalyanca). İtalyan gemicilerden bizim kullanımımıza geçti; gemicilerin kullandığı taşınabilir tekerlekli yataklara denir;kökü “taşımak”tır (carri).

15. ameliyat: Arapça’daki “amel” (iş, eylem) sözcüğünden geliyor. Gerçek anlamı, “işlemler, eylemler”dir. Bizde ise, “yetkili uzmanın hastaya uyguladığı işlem” (genelde cerrahi) olarak anlaşılır.

16. serbest: Gerçek anlamı “başı bağlı”dır (ser:baş, best:bağlı). Ancak sanırım bizde yanlış olarak kullanılıyor; gerçeği “serbes” (başıboş) olsa gerektir. Yine de bizdeki anlamı tam karşılamıyor. Biraz karışık bir durum yani…

17. puşt: Farsça’da “arka, kıç” anlamına geliyor. Pek masum bir laf…

18. gebermek: Türkçe‘de eski anlamı “şişmek” idi. Şimdi ise ölmenin kaba bir tabiri oldu. Ölüp beklemiş hayvanların şişmesinden geliyor olsa gerek. (Gebe ve göbek sözcükleri de aynı kökten geliyor)

19. pezevenk: Farsça’daki “pejavend” (kapı tokmağı, sürgü) sözcüğünden “pezevenk (kapı arkasında bekleyen; anlam genişlemesiyle, kadın alışverişi yapan)…

20. sıpa: Abazaca’da “spau” “çocuk, yavru” demektir. Bizde ise eşek yavrusu… Arapça’da da benzer biçimde “sabi, sibyan” “çocuk” anlamındadır.

21. kaltak: Türkçe’de “alta konup üzerine oturulan” anlamına geliyor. Eyer için de bu sözcük kullanılır. “Önüne gelenin altına yatan kadın” anlamında aşağılama sözcüğü olarak kullanılması ilginç…

22. sosyete: Bizim kullandığımız söyleniş Fransızca’dan alıntı… Anlamı “topluluk”tur. Bizde önceleri “yüksek sosyete” denen zengin tabakaya sonradan kısaca “sosyete” denmeye başlanmıştır.

15. kokona: Yunanca “kokkona”dan geliyor ve gerçek anlamı “Hristiyan kadın”dır. Bizde ise giyimi ve süslenmesi aşırıya kaçan (yorumu yapanların düşüncesi böyle) yaşlı kadınlar nedense bu biçimde anılıyor.

23. tuvalet: Yalnız bizim dilimizde değil, birkaç dilde daha “hela”ya verilen isim… Aslı, Fransızca “toilette”tir ve “temizlik” anlamına gelir. “Tuvalet kağıdı” ve “tuvalet masası” temizlikle ilgili şeylerdir. “Tuvalet kağıdı”nı referans alarak mekana “tuvalet” ismini vermek yalnız bizim bulışumuz değil… Yunanlar da bunu başarmış. (Yeri gelmişken… “Yunanlı” diye bir ulus yoktur dünyada.)

24. yosma: Gerçek anlamı “şen, güzel genç kadın”ken ne duruma düştüğünü ibretle izliyorum. Kadının neşe ve güzelliğinin gizli kalması gerektiği düşüncesinin bir sonucu…

25. don: Elbette ki “giysi” anlamına geliyor ama “külot”un argosu yapılmış. Zaten ne zaman ki bir sözcüğün yabancı dildeki karşılığı “moda” olur, Türkçesi giderek argolaşır.

26Köstebek: gözsüz tebek sözcüklerinin birleşiminden oluşmaktadır.
Ilıman: liman sözcüğünün Türkçede bozulmuş şeklidir. ılı- fiiliyle bir bağı yoktur.

Yorum yapın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.