Deprem Haftası Konuşma Metni Şiiri
Sorubak.Com


Deprem Haftası Konuşma Metni

Deprem
Türkiye, coÄŸrafi yapısı ve iklim özelliklerinden dolayı, doÄŸal afetlere en çok maruz kalan ülkelerden biridir. Esasen ülkemiz topraklarının tamamına yakınında deprem riski bulunmaktadır. 65 milyondan fazla vatandaşımız, deprem riski olan bölgelerde yaÅŸamaktadır. Ayrıca, sanayi tesislerimizin yüzde 95i, enerji santrallerimizin ise yüzde 75i bu alanlarda kuruludur.
 
GeçtiÄŸimiz yüzyılda meydana gelen depremler sonucu 97 bin vatandaşımız hayatlarını kaybetmiÅŸ, 600 bin konut yıkılmış veya ağır hasar görmüÅŸtür. Özellikle 1999 yılındaki Marmara depreminin yolaçtığı büyük yıkım hala hafızalarımızdadır. 17 binden fazla vatandaşımız yaÅŸamını yitirdi. 200 bin kiÅŸi evsiz kaldığı. 67 bin konut, 11 bin iÅŸyeri yıkıldı.
 
Uluslararası Afet Veri Tabanı bilgilerine göre bu deprem, dünyada 1900–2009 yılları arasında meydana gelen depremler arasında, 20 milyar dolar ile en fazla ekonomik kayıp yaratan 6. büyük depremdir. Bu vesileyle, kaybettiÄŸimiz vatandaÅŸlarımıza Allahtan rahmet ve yakınlarına sabır diliyorum.
 
Aslında yaÅŸanan bu felaketi, "doÄŸal afet" olarak deÄŸil de, "doÄŸal olmayan afet" ÅŸeklinde tanımlamak daha doÄŸru olabilir. Niye aynı ÅŸiddette depremi Japonya’da, Amerika’da böyle yıkımlara neden olmuyor. Demek ki deprem’in getirdiÄŸi yıkım, kader deÄŸil, kaçınılmaz son deÄŸil. Demek ki bizde deprem deÄŸil, bina öldürüyor.
 
Gerçekten de, maruz kaldığımız bu büyük yıkımın baÅŸlıca sebebi, çarpık ve hatalı ÅŸehirleÅŸme ile binalarda uygun olmayan yapı tekniÄŸinin kullanılmış olmasıdır. Öte yandan, siyasi çıkarlar ve populizm uÄŸruna, gecekondu tipi kaçak yapılaÅŸmaya gözyumulması ve devamlı çıkarılan imar affı yasalarının da faturası ağır olmuÅŸtur. 17 aÄŸustos depreminde, af yasalarıyla yasal duruma getirilen yapıların yüzde 80’i ağır hasar görmüÅŸtür.
 
Sık sık depremlerle karşı karşıya olduÄŸumuz bir coÄŸrafyada yaşıyoruz. Bu gerçeÄŸi kabul edip, hazırlıklı olmak mecburiyetindeyiz. Spekülasyon amaçlı arsa ticareti ve bunun teÅŸvik ettiÄŸi denetimsiz ÅŸehirleÅŸmenin önüne geçilmezse, bu tür felaketlerin yaÅŸanması kaçınılmazdır. Bu sebeple, planlı ve uygun yapı tekniklerinin kullanıldığı bir yapılaÅŸmaya gidilmesi, mevcut altyapının ve binaların ise güçlendirilmesi zaruridir. Bu yönde kaynakları oluÅŸturmak, özendirici ve gerekirse de zorlayıcı tedbirleri almak durumundayız. Çünkü sözkonusu olan büyük ekonomik kayıplar ve daha da önemlisi insan hayatıdır.
 
TOBB olarak, depremlerin ekonomik ve sosyal hayatımız üzerindeki yıkıcı tahribatının bir nebze olsun telafisine yönelik olarak, Yalova-SoÄŸucakda 250, Ä°zmit-Uzunçiftlikde 252 ve Sakaryada 528 olmak üzere, toplam 1030 adet kalıcı konutu yaptırarak, depremzede vatandaÅŸlarımıza sunduk. Elbette yürüttüÄŸümüz bütün bu çalışmalar, depremden kaybetmiÅŸ olduÄŸumuz vatandaÅŸlarımızın acısını dindiremez. Ancak evlerini kaybetmiÅŸ insanlarımızın huzur içinde yaÅŸayacakları, depreme dayanıklı konutlar edindiÄŸini görmek acımızı bir nebze hafifletmektedir
 
Öte yandan, mülkün temelinde adalet olduÄŸuna inandığımıza göre, yargının etkin, hızlı ve doÄŸru çalışmasını saÄŸlamak zorundayız. Ä°ÅŸte Marmara depreminin üzerinden 10 yıl geçti. Yıkılan 17 bin binada, 18 binden fazla vatandaşımız can verdi, yüzbinlerin hayatı karardı. Ama sonuçta açılabilen binlerce davadan, ancak 30 kadar dosyada ceza çıktı. Sadece bir kaç ceza çıktı. Onlarında cezası bir iki yıl içinde tamamlanıp salıverilecek.
 
Marmara depreminden sonra baÅŸlayan dava süreci, zaman aşımı süresinin 2 yıl önce dolmasıyla birlikte sona erdi. Yüzlerce sorumlu, cezasız kurtuldular. Suçun cezasız kalması, bir toplumda en ağır yarayı açar. Bu yüzden hepimizin vicdanı kanıyor. En tehlikelisi de, adalet kavramı siliniyor.
 
Yapılan bir araÅŸtırmaya göre, depremin ardından açılan yaklaşık 2100 davadan 1800ü, çeÅŸitli nedenlerle cezasız kalmış. Geriye kalan 300 davanın 150sinde yargılama süreci bitmiÅŸ ve 120sinde sanıklara verilen cezalar ertelenmiÅŸ. Sadece 30 kadar dosyada ceza çıkmış. Esasen Yargıtay ve mahkemeler özveriyle çalışıyor, ama gelinen nokta maalesef bu. Onbinlerce dosya zaman aşımına uÄŸruyor. Yargıtaya 1 milyona yakın dosya geliyor. 30-40 bin dosyaya bakan daireler var. Yargıtay BaÅŸsavcılığı da 300 bin dosya bekliyor. Bu sıkıntıları iyi deÄŸerlendirmek ve çözüm üretmek lazım.
 
Kısacası sadece bir deprem faciası deÄŸildir yaÅŸanan. Bir hukuk faciası, hatta skandalı yaÅŸanmıştır. 18 bin kiÅŸinin çoÄŸunu deprem deÄŸil, hırsızlık, ihmal ve imar planlarına aykırılık öldürmüÅŸtür. Sorumlularıysa hakettikleri cezalarından kurtulmuÅŸtur. Peki, Devletin birinci görevi adalet dağıtmak deÄŸil midir? Türkiye Cumhuriyeti, bürokratik bir devlet olarak kurulmadı. Kimsesizlerin kimsesi olmak için kuruldu. Kimsesizlere sahip çıkmak için kuruldu. Ama bakıyorum, bu mevzuat garabetini yerinde duruyor.
 
Hukuki güvenliÄŸin saÄŸlanmadığı, adaletin tesis edilmediÄŸi hiçbir düzen ayakta kalamaz. Haklı olduÄŸunuz bir davanın sonuçlanması bile, neredeyse 2 yıl sürüyor. Böylesine yoÄŸun iÅŸ yükü altında, yetersiz çalışma koÅŸullarına tabi tutulan bir sistem, adaleti saÄŸlayabilir mi? O halde hukuk sistemini, hak ve özgürlüklerin güvencesi haline getirmeliyiz. Yargı sisteminin iÅŸleyiÅŸini kolaylaÅŸtırmak, yargı mensuplarımızın fedakarca üstlendikleri bu ağır yükü paylaÅŸmak durumundayız.
 
Oysa Marmara depreminin o ilk ÅŸaÅŸkınlık anları geçtikten sonra, kamu idaresi, özel sektör ve vatandaÅŸlarımız, öyle büyük bir enerji ile harekete geçmiÅŸti ki. Bu çapta bir felakete karşı hiçbir hazırlığı olmayan ülkemiz, toplumun gösterdiÄŸi müthiÅŸ dinamizmiyle büyük bir seferberlik ruhu meydana getirmiÅŸti.
 
Yurdun her köÅŸesinden insanlar, tüm olanaklarıyla deprem bölgesine yardıma koÅŸmuÅŸtu. Arama-kurtarma çalışmalarına katılmak isteyenler mi istersiniz, kimsesiz kalan çocukları evlat edinmek isteyenler mi? Hatta o kadar ki, bir aÅŸamada yetkililer "Artık yardım getirmeyin. Ä°laç, gıda, giyecek dahil her ÅŸey fazlasıyla var, ama onları koyacak yerimiz yok" demek zorunda kalmıştı.

Bunun örneklerini o tarihte bizzat yaÅŸadım. Ankara’dan 50 araba ile yardıma gitmiÅŸtik. Adapazarı’nda Ä°zmir plakalı eski bir Reno arabada yaÅŸlı bir çift gördük. Arabalarına erzak yükleyerek gelmiÅŸ ve yardım dağıtıyorlardı. Daha sonra biz Akyazı’ya geçtik ve buradaki ihtiyaç sahiplerine yardım dağıtmaya baÅŸladık. YaÅŸlı bir teyze, kendisinin yeterince yardım aldığını söyledi ve bizi baÅŸka depremzedelere yönlendirdi.

Nasıl muhteÅŸem bir dayanışmaydı o? Irk, din, dil, mezhep, cinsiyet farkı gözetmeksizin, birbiriyle kaynaÅŸmış bir toplumun “tasada da ortak” olduÄŸunun ifadesiydi. Kısaca 17 AÄŸustos, o büyük felaket, bu ülkede yaÅŸayan insanların, özünde etle tırnak gibi kaynaÅŸmış olduÄŸunu göstermiÅŸtir. Peki niye bunun devamını getiremedik? Niye hukuk sistemimizi yenilemedik? Niye iÅŸin sorunu getiremedik? Bu noktada görev siyasi iradeye düÅŸmektedir. Türkiye bir an önce yargı ve hukuk reformu yapmalıdır.
 
Öte yandan vatandaÅŸlar olarak bize de görev ve sorumluluk düÅŸüyor. Türkiye’de sigortalanabilecek toplam konut sayısı 13 milyon. Bununsa ancak 3,4 milyonu, yani yüzde 26’sı zorunlu deprem sigortası yaptırmış. Demek ki, hak iddia edeceÄŸimiz kadar, kendi üzerimize düÅŸen sorumluluÄŸu da yerine getirmeliyiz. ÇaÄŸdaÅŸ bir toplum, hakkını aradığı kadar, sorumluluÄŸuna da sahip çıkan toplumdur.

BENZER ŞİİRLER