Bereketli Topraklar Üzerinde Kitap Özeti

Bereketli Topraklar Üzerinde Kitap Özeti

BEREKETLİ TOPRAKLAR ÜZERİNDE
ORHAN KEMAL (1954)


Sivas’ın köylerinden birinde erkekler, çalışmak için çeşitli iş bölgelerine giderler. Bunlardan üç çocukluk arkadaşı İflahsızın Yusuf, Köse Hasan ve Pehlivan Ali, hemşerilerinden birinin Çukurova’da fabrikası olduğunu bildiklerinden hemşerileri iş verir umuduyla yorganlarını ve yolluklarını alır, yola koyulurlar. Üç arkadaştan sadece Yusuf daha önce Sivas’ta cer atölyesinde kısa bir süre çalışmıştır. Diğerleri şehri hiç görmemiştir. Umutlarını gerçekleştirmek için uzun ve zorlu tren yolculuğuyla Adana’ya inerler. Yolculuk boyunca trendeki yolcuların anlattıklarını hayretle dinleyerek hiç fikirleri olmayan şehir hayatı hakkında birşeyler öğrenmeye çalışırlar. Şehire gittiklerinde birbirlerinden ayrılmamalarını, temkinli olmalarını, birbirlerine destek olmalarını konuşurlar. Yusuf daha önce gurbete giden emmisinin anlattıklarını, şehir yaşantısının farklı olduğunu arkadaşlarına anlatır.

Şehire indiklerinde gördüklerinden çok etkilenirler. Şaşkınlıkla binaları, otomobilleri, sokaktaki kadınları seyrederler. Daha sonra gördükleri kişilere sora sora hemşerilerinin fabrikasını bulurlar. Hemşerilerinin çok zengin olduğunu, çok işçi çalıştırdığını, kendisi ile görüşmenin mümkün olmadığını anlarlar. Görüşmenin bir yolunu bulmaları lazımdır. Çeşitli yollar denerler, sonuç alamazlar. Görevlileri bir türlü aşamazlar. Sonunda kendilerini fabrikaya yaklaşmakta olan hemşerilerinin özel otomobilinin önüne atarlar ve istediklerinin sadece iş olduğunu anlatırlar. Hemşerileri üç arkadaşı içeri alır. Çırçır fabrikasında iş verir. Artık üç arkadaş hayallerini gerçekleştirebileceklerini düşünerek rahatlamışlardı. Irgatbaşı işlerini gösterir. Fabrikadaki makinalar, çalışan kadın ve çocukları görünce afallarlar. Irgatbaşı işin köydeki gibi kolay olmadığını ve her hafta, haftalıklarını aldıklarında ona avanta vermeleri gerektiğini anlatır. Bu fikir üç arkadaşı rahatsız etmiştir. Şehirde insanlar başkasının sırtından geçinmenin fırsatlarını kaçırmıyorlardı. Şehir köydeki gibi değildi. Önce karşı gelmek isteselerde, sonunda kabul etmek zorunda kalırlar. Fabrikada çeşitli yerlerde, çok zor şartlarda, ayrı ayrı çalışırlar ve akşamları kiraladıkları ahırda buluşurlar. Şehirdeki insanları tanımaya, anlamaya çalışırlar. Çünkü köylerindeki doğal ortam, samimiyet, insanlık, yardımlaşma ve saygı yoktur burada. Şehirde hayat başkasının cebindeki parayı kendi cebime nasıl koyarım düşüncesi üzerine kuruludur. İnsanlar bencildir.

Köyden çok farklı olan yaşam şartlarında hayallerini süsleyen gaz ocağını, analarına alacakları elbiseyi düşünerek çalışırlar. Ancak sulu kozada çalışan Köse Hasan çok kötü hastalanır. İşe gidemez duruma gelir. Arkadaşları bir süre ona baksalarda, daha fazla ücret veren bir iş bulur ve hasta arkadaşlarını bırakır giderler. Yeni işlerinde de avanta alan ustabaşına göz yumarlar. Kabullenemeselerde düzen böyleydi, başka çareleri yoktu. Yeni işleri inşaat işçiliğiydi. Bir süre sonra hasta arkadaşlarının öldüğünü duyarlar.

Pehlivan Ali sürekli kumar oynayan ustalardan birinin nikahsız karısına tutulur. Bir gün ustanın karısını alır ve kaçar. Buğday tarlasında çalışmaya başlar. Şehire geldiklerinde çok yadırgadıkları şeyleri kendileri yapmaya başlarlar. Pehlivan Ali’nin yanında götürdüğü kadına işveren göz koyar. Kadın çiftlikte kalıp, rahat etmek için işverenle birlikte olmaya başlar. Bu arada Ali pavyonlara gitmeye başlar. Bütün kazandığını orda harcar.

Buğday tarlasında ağaların ırgatlara insanlık dışı davranışlarına, kurtlu ekmek, taşlı pilav yediren, iki haftalık işi çok çalıştırmakla bir haftada bitirtmeye çalışanlara karşı mücadele veren, patoz makinasını çalıştıran ustalar işten atılır. Patoz makinasına desteleri koyma işi, fazla gündelikle Pehlivan Ali ve arkadaşlarına verilir. İşi öğrenen ve ağanın övgülerini alan Pehlivan Ali coşku ile çalışırken, yorgunluktan dengesini kaybeder ve bacağını patoz makinasına kaptırır. Bunu gören ağa kan kaybedeb Ali’yi arabasını kirletir diye arabasına alıp doktora götürmez. Kan kaybedeb Pehlivan Ali ölür. Daha önce kovulan işçiler de haksızlığı hazmedemez ve bütün yığınları ateşe verirler.

Duvar ustası İflahsızın Yusuf sıla özlemi çökünce köye dönmeye karar verir. Çok istediği gazocağı ile eşine ve çocuklarına giysi ve toka alır. Kendiside baştan aşağıya yeni giysiler giyinir. Tren garına gider. Sivas’a gidecek trenin kalkmasını beklerken, Pehlivan Ali’nin yanında çalışan bir işçiyi görür. Ali’yi sorar. Öldüğünü öğrenince çok üzülür ve köye gidip gitmemekte tereddüt eder. Çünkü Çukurova’ya gitmek için arkadaşlarını kendisi ikna etmişti. Şimdi onlar ölmüştü. Fakat böyle olmasını kendisi istememişti. Trene bindi. Sivas’a, ordanda köyüne gitti. Eşi ve çocukları çok sevindi. Köse Hasan’ın karısı ve Pehlivan Ali’nin anası onların neden gelmediğini sormaya geldiklerinde sevinci üzüntü olmuştur. Köydeki yaşam ne kadar sade, samimi ise şehirde bunların tam tersidir. Şehir acımasızdır, ilişkiler çıkar üzerine kurulmuştur, insanlar bencildir. Bunu yaşam onlara çok pahalıya, canları pahasına öğretti. Köyden çıkarken bunları nereden bileceklerdi. Ne yazıktır ki üç arkadaşın sadece birisi köyüne dönebilmişti.