ATATÜRK DESTANI !
Yıl bin sekiz yüz seksen bir, Mayısın on dokuzunda
Güzelim Selanikin Kocakasım Mahallesinde
Eşinin sancısı başlayınca Ali Rıza Beyi,
Evden dışarı çıkardılar, mekân tuttu bahçeyi
Pembe boyalı üç katlı evde: tatlı bir heyecan
Babası gözlerini hiç ayırmadı pencereden
Mavi gözlü, sarı saçlı bir çocuk dünyaya geldi
Ali Rıza Bey! Bebeğe Mustafa adını verdi
Gözlerinin içi gülüyordu, oğlan babasının
Bir dediği iki olmuyordu, Zübeyde Hanımın
Küçük Mustafa büyüyordu, okul çağı gelince
Annesi için Mahalle Mektebine gitti önce
Babası çaktırmasada, bu duruma çok üzüldü
Ardından Şemsi Efendi Okuluna yol göründü
Selanikin üzerindeydi koyu kara bulutlar
Ansızın sanki gök yarıldı, suya düştü umutlar
Mustafa için ne karanlık bir gündü, Aman Tanrım!
Çocuk yaşta kalmıştı baba sevgisinden mahrum
Hayattaki en değerli varlığını kaybetmişti
Ali Rıza Bey! dünyadan sessizce çekip gitmişti
Söyler misiniz O'nu kucağına kimler alacak?
Mavi gözlü çocuğu bundan böyle kimler sevecek?
Neyse ki arkasında dağ gibi bir annesi vardı
Onun güvenle yaslanacağı çelikten duvardı
Annesi ile dayısının çiftliğine gittiler
Bir süre nefes aldılar, orada rahat ettiler
Çiftlikte taş ve sopayla kargaları kovaladı
Bol bol oyunlar oynadı çocukluğunu yaşadı
Çocuk denecek yaştaydı henüz yaşı çok küçüktü
Velakin Onun hedefi boyundan bile büyüktü
Mustafa Ortaokula, hırsla devam ediyordu
Askerlik mesleği, bir türlü aklından çıkmıyordu
Hayalini kurduğu üniformayı hemen giymek,
Mustafanın en büyük arzusuydu komutan olmak
Her gece yatağına değil, hayaline uzandı
Nihayet! Askeri Rüştiye sınavını kazandı
Onun babası Ali Rıza Bey öldüğünden beri,
Ailecek almadılar, böyle şahane haberi
Okurken Rüştiyede yüzleri ikinci kez güldü
Kemal ismi Mustafa için kocaman bir ödüldü
Sonradan sırayla: Manastır Askeri İdadisi,
İstanbul Harp Okulu takiben Harp Akademisi
Zirve aşkına merdivenleri adım adım çıktı
Herkese kapanan kapılar yalnız Ona açıktı
Asker oldu bu cennet vatana, hem de çakı gibi
Onu beklemekteydi İtalyan ve de Balkan Harbi
Çanakkale Savaşında dehasını konuşturdu
Ölmeyi emretti, askerleri sel gibi coşturdu
Hamdı, Çanakkalede yanarak kavruldu ve pişti
Kurtuluş Savaşımızda cepheden cepheye koştu
Başkomutan oldu, Ona düştü en büyük vazife
İşini iyi biliyordu, gerek yoktu tarife
Samsuna çıktığında, düşmanların aklı karıştı
Telaşa kapıldılar, etekleri tümden tutuştu
Hasma göre umut yoktu Osmanlı denen hastadan
Hepsi de pay almak istedi sofradaki pastadan
O ileri görüşlüydü, bakınca gördü önünü
Fırsata çevirdi Osmanlı Devletinin sonunu
On beş milyon mangal gibi yüreği taktı peşine
En önde O vardı, geçti milletimizin başına
Bir gölge gibi üstümüzü kaplamışken kara basanlar
Akıyordu altımızda çamurdan bulanık sular
Acımızın tarifi yapılmasa da bu sinede
Hedefimiz için düşe kalka yürüdük yine de
Liderimizle gittik gidilmez denen uzakları
Boşa çıkardı halka kurulan kahpe tuzakları
Al bayrağımız için esen ufak bir rüzgâr vardı
Ama yaprakta kıpırtı yoktu, kımıldamıyordu
İlk kıvılcımı O çaktı, Amasya, Erzurum, Sivas
Halkı topyekûn harekete geçirdi yavaş yavaş
Bayrak aşkına yanan kalpleri aldı arkasına
Her ilden asker topladı bu bahtı kara vatana
Engellemelere rağmen düzenli orduyu kurdu
Kahpe Yunan o anda, kendi akıbetini gördü
Atatürk biliyordu ki bu güzelim cennet vatan
Eğer çalışmayıp ta çok olursa sırt üstü yatan
Sevinecekti yurdumuzu işgal eden ülkeler
O yüzden çıkarıldı boyna geçirilen halkalar
Hürriyet için adımların en büyüğünü attık
Afyonda düşmanı sürü gibi önümüze kattık
Belini kırdık, planları tersine döndü düşmanın
Tükenmeyen umutları tek tek tükendi düşmanın
Egenin incisi İzmirde en son darbeyi vurduk
Elimiz güçlenmişti, masaya öylece oturduk
Deyim yerinde ise feleğin çemberinden geçtik
Yeri geldi, ecel şerbeti içtik, ama ölmedik
Altı asırlık yaşlı çınarın yıkıldığı yerde
Kılavuzumuz Mustafa Kemalin önderliğinde
Anka kuşu misali: küllerinden doğdu bu devlet
Yaşasın Atatürk sevgisi! Yaşasın Cumhuriyet!
Muharrem PALA