Türkiye’de beyin göçü ve nitelikleri

Ülkemizin dışarıya verdiği beyin göçünü tam anlamıyla tesbit edebilmek güçtür. Ücret farklılığı, mesleki tatminin elde edilememesi, yaratıcılığın teşvik görmemesi, yeterli bilgi ve kabiliyete sahip olmak yerine siyasî mülâhazalarla statü kazanılması, siyasî istikrarsızlık ve huzursuzluk gibi sebeplerle yüksek vasıflı insangücü beyin göçüne konu olmaktadır. Önceki dönemlere göre, beyin göçüne konu olan doktor sayısında azalma görülmesine karşılık, mimar ve mühendis sayısında artış izlenmektedir. Ayrıca; beyin göçünün alışılmış geçici merkez bölgelerinin Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri olmasının yanısıra, son yıllarda Orta Doğu ülkelerine de göç izlenmektedir. Yüksek vasıflı insangücünün yanısıra; son yıllarda zaten yetersiz olan orta vasıflı teknik insangücünün de beyin göçüne konu olması, insangücü kaynağının yurt içinde değerlendirilememesi bakımından olumsuz sonuçlar yaratmaktadır.

Daha önce belirttiğimiz sebeplerden dolayı süregelen beyin göçü konusunda bugünkü nitelikli insangücü mevcudunun yaklaşık olarak onda birinin yurt dışında bulunduğu, Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planında tahmin edilmektedir. Nitekim, stratejik önem taşıyan fen adamı, mühendis ve doktor gibi elemanların son 15 yıl içinde, yurt dışında bulunan oranı, bu elemanları yetiştiren kurumların toplam mezun sayısının yüzde 1118′i kadardır.

İnsangücü yetiştirilmesinde, eğitime ayrılan kaynakların yetersizliğini, kaynakların etkin bir şekilde kullanılmamasını, teknik, mesleki ve genel eğitim arasında yatırımların dengesiz dağılımını; eğitim sistemi ile ekonomik gelişme arasındaki uyumun yetersizliğini, eğitim yatırımlarından sağlanacak hâsılanın uzun süreyi gerektirmesini, laboratuar, araç ve gereç gibi darboğazları da göz önünde tutarsak ve bir de yetişkinlerin göç ettiklerini düşünürsek, Türkiye’nin bundan ne kadar zarar gördüğü daha iyi anlaşılır.

Meselâ Birinci ve İkinci Plan dönemlerinde % 7′lik bir kalkınma hızı esas alınmış, Birinci Plan döneminde % 6,7 İkinci Plan döneminde de % 6,9 kalkınma hızı sağlanabilmiştir. Sanayi sektöründe ise, Birinci Plan döneminde % 12.3 hedef alınmış ve % 9,7 oranında gelişme sağlanmıştır. İkinci Plan döneminde ise % 12 olarak tesbit edilen gelişme hızı % 7,6′da kalmıştır. Sanayi sektöründe hedef alınan gelişme hızı ekonominin yıllık genel büyüme hızından yüksek tutulmuştur. Sanayi sektöründe planlanan gelişme hızının altında bir oranın ortaya çıkışı birçok faktöre dayandırılabilir. Sermaye, teknoloji, hammadde, enerji, emek ve altyapının yetersizleşmesi bunların belli başlılarındandır. Ancak, bu gerilemede insangücü açığının, nitelikli insangücünün ve yerinde kullanamayarak verimi düşen emeğin etkisi büyüktür.

Birleşmiş Milletler istatistiklerinden alınan bilgilere göre çeşitli sebeplerle gelişmiş ülkelere (19621967 ortalamasına göre) her yıl ortalama 375 Türk bilim adamı ve yüksek nitelikli eleman göç etmektedir. Aslında, bu rakam bir fikir vermesine rağmen, oldukça düşük sayılabilir. Göç eden elemanların % 51,l’i tıp, % 40′ı mühendislik % 5,5′i tabii ilimler ve % 3′ü sosyal ilimler alanlarındadır20. Ancak, son yıllarda daha önce de belirttiğimiz gibi, göç edenler arasında doktor oranında azalma görülmesine karşılık, mimar ve mühendis oranının artışı konusunda, özellikle hangi mühendislik branşlarında göçün yoğunlaştığı da ülkemiz açısından önem taşımaktadır. Zira, mimar, inşaat mühendisi gibi mühendislik branşlarında arz fazlası görülmesine karşılık, elektrik, maden; petrol ve harita mühendisliği gibi branşlarda bir açıkla karşı karşıya bulunmaktayız.

Arz fazlası bulunan inşaat mühendisliği ve mimarlık gibi dalların dışında konuya bütüncü bir açıdan eğilirsek, eldeki verilere göre ülkemizden diğer ülkelere yüksek düzeyde eleman göçünü, arz fazlası veya ihtiyaç fazlası elemanların yurt dışına taşması olarak kabul edemeyiz. Nitekim, P. G. Frenck tarafından Türkiye’de kabiliyet göçünün temelde ihtiyaç fazlası elemanınülkedışına taşması şeklinde bir olayla karşılaşıp karşılaşamadığı konusunda yapılan araştırmada, Türkiye’de, genellikle, yüksek düzeyde eleman için istihdam piyasasının elverişli olduğu, pek az alanda ihtiyaç fazlası mezun bulunmasına karşılık, pek çok alanda mütevazı ölçüler içinde de olsa yetişen mezun sayısını aşan eleman ihtiyacı bulunduğu belirtilmiştir. “Bununla birlikte Türkiye’nin yüksek düzeyde eleman istihdamında karşılaştığı başlıca sorunlar, özellikle sağlık ve teknik alanlarda süregelen ara insangücü eksikliği ile işletmecilik alanındaki kalifiye insangücü yetersizliği gibi yapısal bozukluklar ile tipik olarak hekimlerin coğrafi dağılımında kendini belli eden bölgesel dengesizliklerdir1.

Ülkemizde, sağlık alanında hekimlerin dağılımı açısından dengesizlikler vardır. Özellikle. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana gibi gelişmiş illerimizde ve bu illeri kapsayan yörelerde doktor sayısının % 69′ı faaliyet göstermekte, 1963 yılından itibaren az gelişmiş yörelerimizde başlatılan sosyalizasyon çalışmaları ise; tesis ve sağlık hizmeti açısından âtıl kapasite yaratmıştır. Birinci Beş Yıllık Plan Döneminde, az gelişmiş yörelerimizde arttırılan eğitim ve sağlık yatırımlarına rağmen, standart kadroların çok altındaki sayılarda sağlık personeli ile çalışmaya mecbur kalmıştır. Az gelişmiş yörelerimizdeki sağlık ocaklarının çok sayıda kurulmasının hedef olarak kabul edilmiş olması bir hata olmuş ve sosyalizasyon programının maliyetini arttırmıştır. Fizikî hedeflere paralel olarak insangücü hedeflerinin tam olarak gerçekleşmediği görülmüş ve kaynak israfına yol açılmıştır.

Yüksek düzeyde insangücü göçünün ülkemize maliyeti konusunda bazı araştırmalara rastlanmaktadır. H. Üner tarafından yapılan araştırma bunlardan birisidir. 1967 yılında Türkiye’den A. B. D.’ne kabul edilmiş bulunan 203 eleman için hesaplanan maddi kayıp 18.270.000 doları bulmuştur. 1965 yılı değerine göre, yaklaşık olarak kişi başına 90.000 dolarlık bir kayıp sözkonusudur. Bulunan bu rakamlar içinde okul masrafları, bakım ve idame masrafları, öğrenim süresince vazgeçilmiş gelirler ile bu elemanların çalışma hayatına girmeleri halinde tahmini toplam gelirleri hesaplamanın kapsamı içinde tutulmuştur.

Yurt dışında çalışan doktoralı Türkler üzerine Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunca ve T. Oğuzkan tarafından yapılan araştırmada 1968 yılında yurt dışında çeşitli ülkelerde çalışan doktoralı Türk sayısı en az 217 olarak tahmin edilmiştir. Bu rakkam ülkemizin aynı tarihlerde yurt içinde iki yılda yetiştirebildiği toplam doktoralı eleman sayısına yaklaşmaktadır. Ayrıca, sadece fen ve mühendislik alanlarında yetişmiş doktoralı eleman dikkate alındığı takdirde, yurt dışında çalışan Türklerin sayısı, ülke içinde sırasıyla 6 ve 7 yılda verilen mezun sayısını buluyordu. Öte yandan, karşılaştırma yalnız fen alanında doktora sahipleri için yapıldığı zaman, yurt dışında çalışan grup Türkiye’nin 19331967 yılları arasındaki 36 yıllık dönemde yetiştirdiği toplam doktoralı eleman sayısının % 18′ini oluşturmaktadır.

Yapılan çalışmada göçün yönü, göç edenlerin yaş ve medeni durumları hakkında aşağıdaki noktalara temas edilmiştir: “Araştırmada bilgi toplamak üzere uygulanan ankete 150 kişiden gelen cevaba göre, göç edilen başlıca ülkeler, % 71 ile Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere, % 10 ile Kanada, % 8 ile Almanya olarak saptandı. Geriye kalanlar, Fransa, İngiltere ve diğer ülkelere dağılmışlardır. Büyük çoğunluğu evli olan grubun yaş medyanı 40 olarak bulundu. Genel olarak incelenen grup, aile hayatlarında ve mesleklerinde yerleşmiş, çalıştıkları kurumlarda unvan ve mevki bakımından ilerlemeler kaydetmiş kimselerden oluşuyordu. Ankete alınan cevaplardan grubun % 79′unun Türk uyruğunu koruduğu görüldü.”

Araştırmalarda ayrıca tesbit edilen bir husus da şöyledir: “Türkiye’de çalışmakta iken, göç edenlerin yanında öğrenimini tamamladıktan sonra yurda dönmeyip çalışma hayatına intikal edenlerin sayıca geniş bir grubu oluşturduğu görüldü. Örneğin, incelenen grupta doktora derecesi aldıktan sonra Türkiye’de çalışmadığını bildirenlerin oranı % 58′i bulmaktaydı.

Buraya kadar olan açıklamalarımızda beyin göçünü coğrafi bir hareketlilik olarak ele aldık. Ancak, mekân değişikliği söz konusu olmadan da, beyin göçü olayına rastlamaktayız. Bu tip bir göçün gerçekleşmesi içi gelişmekte olan ülke devamlı veya geçici olarak gelişmiş ülke lehine eleman kaybetmeyebilir. Alıştırma ve telkin süreçleri sonunda dünya çapında yaygın kitle haberleşme araçlarının da etkisiyle, yabancı ideolojiler tarafından sömürgeleştirilen vasıflı elemanlar göç etmeseler de, ülkeleri için birer kayıp sayılırlar. Bu tip bir göç sonunda kaybedilenler, sosyal ve ekonomik kalkınmaya kendilerinden beklenen en uygun katılmayı gösteremeyecekleri gibi, Türkiye’nin milli menfaatleriyle de ters düşeceklerdir. Nitekim, 12 Eylül öncesi bazı sabotajlar, arızalar ile anarşi örgütleri içinde yer alan bazı yüksek vasıflı elamanlar bu konuda tipik birer örnektir.

Yorum yapın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.