Tarihte İnsan Hakları

insan hakları tarihçesi, günümüzde insan hakları,

İnsan hakları, tüm insanların sahip olduğu temel hak ve özgürlüklere denir. İnsan hakları, ırk, din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklardır. Bu hakları kullanmakta herkes eşittir. Diğer yandan insan hakları terimi bir ideali içerir. Bu terimi kullananlar, bu alanda olanı değil, olması gerekeni dile getirirler.

İnsan haklarının tarihi binlerce yılı kapsamaktadır ve kaydedilmiş tarih içinde dinsel, kültürel, felsefi ve yasal anlamda gelişmeler göstermiştir. Birçok antik belge, dinler ve felsefe insan haklarıyla ilişkilendirilebilecek çok çeşitli kavramı içermektedir.

Bunlar arasında en çok dikkate değer olanlar; Pers İmparatoru Büyük Kiros tarafından Yeni Babil İmparatorluğunu fethetmesinden sonra üzerinde niyetlerini yazılı olarak açıkladığı MÖ 539 tarihli Kiros Silindiri, Hintli Büyük Asoka’nın MÖ 272 – MÖ 231 arasında yazılan Asoka Fermanları ve 622’de, Müslümanları, Yahudileri ve Paganları da içine alacak şekilde Yathrib şehrinin (daha sonraki ismi Medine) önde gelen aşiret ve aileleri arasında resmi bir antlaşma olarak Muhammed bin Abdullah tarafından hazırlanan Medine Sözleşmesidir

1215 tarihli Magna Carta’nın İngiliz hukuk tarihi için ayrı bir önemi olduğu kadar günümüzde uluslararası hukuk ve anayasa hukuku için de önemi büyüktür.

XX. yüzyılda insan hakları

Birçok grup ve hareket insan hakları adına 20. yüzyılda çok büyük toplumsal değişimleri gerçekleştirdiler. Batı Avrupa’da ve Kuzey Amerika’da, sendikalar çalışanların greve gitme hakkını garanti altına alan, asgari çalışma koşullarının oluşturulmasını sağlayan, çocuk işçilerin çalışmalarını düzenleyen veya çalıştırılmalarını yasaklayan yasaların çıkarılmasını sağladılar. Kadın hakları hareketi kadının oy verme hakkını kazanmasında başarılı oldu.

Ulusal bağımsızlık hareketleri sömürgeci güçleri ülkelerinden çıkarttılar. En etkileyici bağımsızlık hareketlerinden birisi Hindistan’ı İngiltere’nin sömürgesi olmaktan çıkaran Mahatma Gandhi’nin hareketidir. Dünyanın birçok yerinde uzun süreli ırkçı ve dini baskı altındaki azınlıkların hareketleri başarılı oldu; ABD’de de sivil haklar hareketi ve daha yakın zamanlarda çeşitli kimlik politikaları hareketlerinde olduğu gibi. Uluslararası Kızıl Haç Komitesi’nin kurulması, 1864 Lieber Sözü ve gene 1864’teki ilk Cenevre Sözleşmeleri iki Dünya savaşından sonra daha da geliştirilecek olan Uluslararası İnsaniyet Yasasının temellerini atmıştır.

Dünya Savaşları, inanılmaz boyuttaki insan kayıpları ve büyük insan hakları ihlalleri modern insan hakları belgelerinin gelişiminin arkasındaki itici güç olmuştur. Milletler Cemiyeti, I. Dünya Savaşı’nı takiben 1919’da yapılan Versailles Barış Antlaşması’nda yapılan görüşmelerde kuruldu. Cemiyet’in hedefleri şunlardı;silahsızlanma, ortak güvenlik çerçevesinde savaşı önleme, diplomasi ve görüşmeler yoluyla ülkeler arası anlaşmazlıklara çözüm bulmak ve küresel refahı artırmak. Daha sonra Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nde yer alacak olan hakların çoğunu savunma kararlılığı da kuruluş amaçlarında vardı. 1945’teki Yalta Konferansıda Müttefik Güçler Cemiyet’in rolünü oynamak üzere yeni bir yapı kurma kararı aldılar.Bu yapı Birleşmiş Milletler olacaktı. BM kuruluşundan bugüne kadar uluslararası insan hakları hukukunun uygulanmasında önemli bir rol oynamıştır.

Yorum yapın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.