Sanayi Teşvik Kanunu

Sanayi Teşvik Kanunu, sanayi yatırımı yapacak işletmelere muafiyet, imtiyaz ve teşvik sağlamayı amaçlayan yasa. Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun çıkarılması Mustafa Kemal ATATÜRK’ün sanayi alanında yapmış olduğu bir yeniliktir. 28 Mayıs 1927’de Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarılarak özel teşebbüse yatırım yapmada pek çok kolaylıklar sağlanmıştır. Yasanın çıktığı dönemde özel girişimcilerin elinde yeterli sermaye bulunmadığı gibi mali ve teknik bilgi yetersizliği ve uluslararası mali işlerde deneyimsizlik yasadan yeterince yararlanılamamasına neden olmuştur. Yasanın istenen sonucu vermemesi üzerine devletçilik ilkesinin yürürlük alanı genişletilmiştir.

(1927) Cumhuriyet öncesinde, Osmanlı döneminin son yıllarında, 1913’te sanayi alanında bazı atılımlar yapmak üzere “Teşvik-i Sanayi Kanunu Muvakkatı” adıyla bir yasa çıkarılmış, ama devletin çökmek üzere oluşu ve ülkenin içinde bulunduğu karışık durum bu yasanın etkili olmasını ve beklenen sonuçların elde edilmesini engellemişti.

Cumhuriyetin ilan edilmesi ve yeni Türk devletinin kurulmasıyla birlikte ülke ekonomisini yeniden düzenlemek ve sanayileşme aşamasına hızla geçmek için büyük bir kalkınma hamlesi başlatıldı. Bu amaçla toplanan I.

İzmir İktisat Kongresi, özel kesim için özendirici tedbirler alınmasıyla ilgili dileklerde bulundu ve 1924 yılında eski yasayı günün şartlarına uydurarak değiştirme çalışmalarına girişildi. Ancak bu değişiklikler istenen düzeyde olmadığından 1927 yılında yeni bir “Teşvik-i Sanayi Kanunu” hazırlandı. Aynı yıl yapılan ilk genel sanayi sayımında, sanayinin o yıllardaki durumu şu şekilde belirlendi:

1927 yılında toplam işletme sayısı, küçük işletmeler de dahil olarak 65 245’ti. Bunların %43,5’i tarım ve hayvancılık alanlarındaydı. Burada çalışanların sayısı ise 256 855’ti. Dokuma sanayii toplam işyerlerinin %14,3’ünü oluşturmakta ve bu alanda da 48 025 kişi çalışmaktaydı. Maden sanayiinde çalışanlar 18 932 kişi ve işletme sayısı da 556’ydı. Kereste ve ürünleri sanayii ile sair nebati yağ sanayiinde 7 896 işletme bulunmakta ve 24 264 kişi çalışmaktaydı. Görüldüğü gibi tarım ve dokuma sanayii gerek çalışanlar, gerekse işletmeler açısından toplam sanayiin %50’sini oluşturmaktaydı. 1927 yılında hammadelerin %66’sı tarım sanayiinde, %17’si de dokuma sanayiinde kullanılmıştı.

Coğrafi olarak, sanayi işletmelerinin dağılımında ise şöyle bir görüntü ortaya çıkmaktaydı: İstanbul 8 634 işletme ile ilk sırayı alırken, İzmir 3 522 işletme ile ikinci, Bursa 3 209 işletme ile üçüncü sırada yer almaktaydı.

Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun getirdiği teşvik tedbirlerinin amacı, yurtiçindeki işletmeleri korumak ve işletmelerin gereksinmelerini daha pahalı da olsa yurtiçinden sağlamaya çalışmaktı. Yasada yatırımların maliyeti bakımından parasız arazi temini, hammadde, makine ve teçhizata gümrük muafiyeti, çeşitli belediye vergi ve borçlarından muaflıklar öngörülmekteydi. 15 yıl yürürlükte kalan bu yasaya göre işletmeler bazı koşullarla kazanç vergisinden muaf olabileceklerdi. Çevirici güç ve çalıştırılan işçi sayısı kıstas alınarak kolaylıklardan yararlanacak işletmeler dört ayrı sınıfta toplanmıştı.

Yasanın yürürlüğe konmasından sonra, işletmeler büyüdü ve verimlilikleri arttı. Yapılan araştırmalar yasanın etkisiyle işletme sayısının azaldığını, buna karşılık şirketlerin 1936’dan sonra arttığını göstermektedir. Yasayla birlikte sanayi işletmelerinde hacimler büyüdü. Makine ve tesisat değerleri ile yerli hammadde kullanımı arttı, yerli hammadde kullanan şirketler gelişti.

Özellikle sanayi işletmeleri düzeyinde olmak üzere şirketleşmeler başladı. Ancak aynı etkiler işçi ücretlerine yansımadı, işçi ücretlerindeki artışlar çok az oldu. Temelde ithal ikamesine dayalı önlemler almaya ve yerli sanayi geliştirmeye çalışırken, ihracata da aynı önem verilmediğinden ve teşvik getirilmediğinden bu alanda bir gelişme sağlanamadı.

 

“Sanayi Teşvik Kanunu” üzerine bir yorum

Yorum yapın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.