Natüralizm

19. yy.ın ilk yarısında Fransa’da doğmuştur.Daha çok nesirde görülmüş bir akımdır.Realizme tepki olarak değil, realizmin gerçekçilik oranını yetersiz bulduğu için doğmuş bir akımdır.
Edebiyata gözlem ve deneyin bağlı olduğu determinizmi sokmuştur. Determinizme göre tabiatta aynı sebepler, aynı şartlarda aynı sonuçları doğurur. Natüralistler determinizmi topluma ve insana uygulamışlardır.
Toplum büyük bir lâboratuar, insan denek, sanatçı da bilgindir.
Natüralistler, insanın bütün özelliklerini bilim çıplaklığı ile ortaya çıkarmayı amaçlamışlardır.
İnsanların davranışlarını soya çekime bağlı içgüdülerin belirle- diğine inanmışlardır.
Sanatçı tam bir bilim adamı tarafsızlığıyla davranmak zorundadır. Bu yüzden seçilen kişiler tam bir bilim adamı tarafsızlığıyla konuşturulurlar. Kahramanlar yetiştikleri çevreye göre konuşurlar.
Natüralistler “sanat toplum içindir” anlayışıyla sanatı, toplumun yaralarını deşip çirkinlikleri ortaya çıkaracak bir araç olarak görmüşlerdir.
Çevre tasvirleri çok önemli değildir. İğrenç, çirkin ve bayağı sahneler dahi tasvir edilmiştir. Onlara göre hayat bayağı, çirkin, aşağılık iç güdülerden ibarettir. Bedende ruh da yoktur. Kötü çevreler kötü kişileri yetiştirir. Bunda kişilerin günahı yoktur. Kişiliği çevre oluşturduğu için çevrenin iyi gözlemlenmesi ve tasvir edilmesi önemlidir.
Natüralist eserlerde aşırı bir kötümserlik hakimdir.Eserler genellikle bir felâketle biter.
Üslupta titiz değildirler, çirkin sözlere sık sık yer verirler. Dilleri her seviyedeki insanın anlayabileceği bir dildir.

Önemli temsilcileri

Kurucusu Emile Zola’dır. Diğer temsilcileri: Alphonse Daudet, Guy de Maupassant, J. Steinbeck,

Türk edebiyatında

Beşir Fuat (ilk), Nabizade Nazım, Hüseyin Rahmi Gürpınar.

Reblog this post [with Zemanta]

Yorum yapın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.