Divan-ı Hümayun Kuruluşu
Osmanlı Devletinde merkezi teşkilatın en önemli kurumu Divan-ı Hümayun’dur. Devletin en önemli askeri, siyasi, ekonomik ve sosyal meselelerinin görüşüldüğü en yüksek karar ve yönetim kuruludur. Temelleri Orhan Bey döneminde atılmıştır. Son şeklini ise Fatih döneminde almıştır. Padişah başkanlığında, o bulunmadığı zaman Vezir-i Azam başkanlığında devlet merkezi (başkent) veya hükümdarın bulunduğu yerde toplanırdı.
Devlet işlerinin en son karar organı burası idi. Divan bu özelliğini her zaman korumamıştır. Her ne kadar divan kararları uygulanmışsa da yine de son söz padişahındır. Bu yönüyle divan bir danışma organı durumuna gelmiştir.
Divanda devletlerarası ilişkiler görüşülür. Halkın şikâyetleri dinlenir ve bazı davalara bakılarak onlar karara bağlanırdı. Divanda görüşülen ve alınan kararlar “Mühimme Defterleri”ne yazılırdı.
Divan haftanın her günü sabah erkenden toplanmakta ve Padişah başkanlık etmekte idi. Divan görüşmeleri öğle vaktine kadar devam ederdi. Fatih, divan başkanlığını Vezir-i Azam’a bırakarak görüşmeleri kafes (kasr-ı adl) arkasından izlemeye başladı.
Böylece divan üyeleri görüşlerini serbestçe söyleyebilmeye başlamışlardır. Bu uygulama ile sadrazamlık mevkiinin önemi artmış ve güçlenmesine sebep olmuştur. Divanda halkın din, dil, mezhep, cins ve statüsüne bakılmaksızın Osmanlı ülkesinde yaşayan herkesin başvurusu dikkatle görüşülürdü.
Divan kararlan kesindi ve değiştirilmesi mümkün değildi. Divan-ı Hümayun duraklama döneminden itibaren güç kaybetmeye başlamıştır. Bab-ı Ali yani sadrazamlık hükümet merkezi haline gelmeye başlamıştır. II. Mahmut döneminde Divan-ı Hümayun kaldırılmış yerine nazırlıklar (bakanlıklar) kurulmuştur.
Divanın Üyeleri
Divan üyeleri, üç kısımdır.
1.Seyfiye
(Sadrazam, vezirler, Kazasker, Nişancı, Defterdar, Yeniçeri ağası, Kaptan-ı derya)
2.İlmiye
(Müftü, Şeyhülislam, kadılar, müderrisler)
3.Kalemiye
(Defterdar ve Nişancı’ya bağlı kâtipler ve kalemler)
Padişah: Padişahlar İstanbul’un fethine kadar divanın tabii üyesi ve başkanıdır. Fatih devrinde, divanda üyelerin görüşlerini daha rahat söyleyebilmesi amacıyla “kafes sistemi” getirilmiştir. Yeni sistemle padişahlar divan toplantılarına katılmamış, ancak dilediklerinde kafes arkasından toplantıyı takip etmişlerdir.
Vezir-i Azam : Devlet işlerini Padişah adına yöneten hükümet başkanına Vezir-i Azam veya Sadr-ı Âzam denilirdi. Devletin en yüksek rütbeli memurudur. Padişah adına mutlak vekil sayılırdı. Sadr-ı Azamın sözü ve yazısı Padişahın fermanı ve iradesi kabul edilirdi. Padişah olmadığı zamanlarda Divana başkanlık yaparlardı. Osmanlı Devleti’ndeki tayinler ve görevden almalarla, terfi ve ilerlemelerde birinci derecede sorumlu idi. Padişahlar sefere çıkmadığı zamanlar Vezir-i Azam’lar Başkomutan vekili olarak sefere çıkarlar kendilerine Serdar-ı Ekrem unvanı verilirdi. Padişahın mührünü de taşırdı. Çok önemli bir özrü olduğunda veya sefere çıktığında yerine “Sadaret Kaymakamı “ denilen vekili bakar ve divana başkanlık ederdi.
Vezirler: Vezir sayısı ikiye çıkınca bunlardan biri Vezir-i Azam yapıldı. Diğer vezirde Divana katıldı fakat yetkisi geniş değildi. Giderek vezir sayısı arttı. Fatih döneminde dört kişi oldu. Vezirler yalnız merkezde değil taşra örgütünde de görevlendiriliyordu. Bugünkü Devlet bakanlarına benzerdi.
Kazasker: Divanda büyük davalara bakardı. Şer’i ve örfi konularda görüşü alınırdı. Kendi bölgelerinde kadı ve müderrisleri atama veya görevden alma işlerine bakardı.(İstanbul, Bursa ve Edirne kadılarını sadrazam atardı.) adalet, eğitim, kültür ve diyanet işlerine bakarlardı. I.Murad döneminde kurulmuştur. Fatih döneminde ise Anadolu ve Rumeli kazaskeri olarak sayısı ikiye çıkarıldı. Rumeli kazaskeri protokol bakımından daha önce gelirdi. Divanda rütbe bakımından vezirlerden sonra gelirdi.
Defterdar: Devletin gelir ve giderleri ile bütçelerini hazırlardı. Divanda mali işlere dair görüşünü belirtirdi. Fatih’ten sonra sayıları giderek artmıştır. Rumeli defterdarı baş defterdar olarak anılırdı.
Nişancı: Padişahın, sancak beylerine, beylerbeyine ve hükümdarlara gönderdiği ferman ve beratlara padişahın imzası olan tuğra çekerdi. Devletinin kanunlarını çok iyi bilirdi. Yeni çıkartılan kanunların usulüne uygun olarak tertip ve tanzimini yapardı. Divanda alınan kararları usulüne uygun olarak yazmak, padişaha ve sadrazama gelen mektupları tercüme ettirerek bunlara cevap hazırlamak görevleri arasında idi. Divandaki görevleri dışında toprakların Dirliklere (Has, Zeamet, Tımar) dağıtılmasını sağlardı. Ülkenin tapu ve kadastro işlerini düzenlerdi.
Reisülküttap: Divan’da ki katiplerin şefi olan reisülküttap nişancıya bağlıydı.
Kaptan-ı Derya: Osmanlı devletini ilgilendiren denizlerdeki bütün işlerin sorumlusu ve Donanmayı hümayunun başkomutanıdır. Kendi sorumluluğuna giren davalara bakardı. İstanbul’da bulunduğu zamanlarda kendisini ilgilendiren konularda divan toplantılarına katılırdı.
Yeniçeri Ağası: Vezir olan Yeniçeri Ağaları divanın daimi üyesiydi. Ancak vezir olmayan Yeniçeri Ağalan ise ihtiyaç duyulduğunda görüşmelere katılarak gerekli bilgi ve görüşünü divana arz ederdi.
Şeyhülislâm (Müftü): 15. yüzyılda Divan’ın doğal üyesi değildi. Ancak yaptığı işler bakımından padişahın en önemli yardımcılarından biriydi Şeyhülislam. Divan’da alınan kararların İslam dinine uygun olup olmadığı konusunda fetva verirdi. Fatih Dönemi’nde rütbe ve makam olarak kazaskerden sonra gelen müftünün önemi I. Selim Dönemi’nde halifeliğin Osmanlılara geçmesiyle arttı. Kanuni Dönemi’nde Vezir-i Âzam’a eşit hale geldi. Daha önceleri ilmiye sınıfı içersinden seçilen müftüler Kanunî Dönemi’nden itibaren padişah tarafından atanmaya başlamıştır. Bu durum Şeyhülislâmların etkinliğini azaltmıştır. Müftüler, Şeyhülislam ismini 18. yüzyıldan sonra almıştır.
NELER ÖĞRENDİK?
çatlak tarihciye bu yeterli oldu o kadından korkuyorum teşekkürler ve bide not hepsini yazmadım tabikis randomrandomrandomrandom
harika olmuş sınavda yardımcı olacak tşk ederim
7.sınıftayım ve divanıhümayun üyeleri nasıl secilir yarına hemen acil bir türlü bulamadım.
🙁 🙁 🙁
Aynen yaaaa
sınavdan 20 aldım o da divanı hümayu sorusundan